Minimalizm
Gün içinde durmadan seçenek bombardımanına tutuluyoruz. Uyanır uyanmaz başlıyor hatta bu durum. En belirgin şekilde kıyafet dolabımızı açtığımızda hissediyoruz. “Acaba bugün hangi renk gömlek giysem? Beyaz mı siyah mı? Acaba bugün nasıl bir program olacaktı ki?” Sonra çıkıyoruz evden otobüsle mi gitsek yoksa dolmuşla mı sorusu beliriyor. Gün böyle seçimlerle devam ederken öğle yemeğinde menü bir anda önümüze geliyor. Bir sürü yemek çeşidi; tavuk mu yoksa kırmızı et mi yesek bugün. Garson yaklaşıyor, o ara karar verme aşamasındayken çorba alayım derken buluyoruz kendimizi ya da en iyi ihtimalle masa da üç kişi yemek söylediyse bizde dördüncü kişi olarak uyma davranışını sergileyerek aynı yemeği söylüyoruz. Baktığımız da bir sürü seçeneğimiz var gibi görünüyor. Peki bu durum bizi mutlu ediyor mu? Minimalizm başlığını detaylarıyla incelemeye başlayalım.
Araştırma sonuçları, çok fazla seçenek arasında kalmanın bizi yorduğunu, hatta üretkenliğimizi ve verimliliğimizi düşürdüğünü söylüyor. Özellikle de iş yaparken odaklanma ve işi tamamlama şansımızı düşürüyor bu durum. Bazen hiç seçenek olmaması daha iyi bile hissettirebiliyor.
Kendinizi bir düşünün. En son iki seçenek arasında kaldığınız zamanı aklınıza getirin. Bu iş, okul seçimi ya da satın alacağınız bir ayakkabı bile olabilir. Belirsizliğe karşı kesinlik arayışı bu seferde tercihlerde karşımıza çıkıyor. Aslında tercihler bir çeşit belirsizlik durumudur. Zihnimizde bu durumu belirli ve net bir seçim haline getirme mücadelesi veriyor.
Kendinize “Bunu seçiyorum, buna karar verdim.” dedikten sonra daha rahatlamış hissettiğinizi hatırlarsınız. Bu gerilim ve stres çok yüksek düzeyde olmasa bile beyninizin bunun için enerji harcadığı ortada. Enerji tasarrufu da beynin en çok önemsediği konulardan biri. Böyle düşününce Steve Jobs gibi başarılı insanların her gün aynı renk kıyafeti tercih etmelerinin altında yatan sebeplerden biri bu gibi duruyor. Sınırlı enerjilerini daha önemli problemleri çözmeye harcıyorlar. O halde dikkatimizi bu denli dağıtan, uyarı bombardımanına maruz kaldığımız bu dünyada minimalizm uygulayabilmek oldukça büyük bir öneme sahiptir.
Minimalist ve sade bir hayat diyince bir çok kişi de dünyevi şeylerden vazgeçmiş, sırt çantasını sırtımıza alıp yaşayalım gibi bir algı oluşuyor. Bu kavram böyle bir şey değil. Minimalist olup aynı zamanda arabanız, eviniz, elektronik cihazlarınız olabilir ancak minimalist bir hayat yaşamak istiyorsanız kendinize şu soruyu sıkça sormanız gerekir: “Gerçekten buna ihtiyacım var mı?”
Açıkçası bunu kendi adıma en iyi şekilde ofisimde ve kıyafetlerimde yapıyorum. Ofiste gerçekten ihtiyacım olan şeyleri tutuyorum. Bu sayede dikkati dağıtacak başka uyaranlar olmuyor. Bu arada bolca da bitki bulunduruyorum ofiste. Sizlerde hayatı kolaylaştırmak adına seçenekleri azaltmaya başlayabilirsiniz. Buna da evinizden ve gardrobunuzdan başlamanızı öneririm.
İlk olarak dolabın karşısına geçin ve gözden çıkardığınız, asla giymem dediğiniz kıyafetlerinizi kenara ayırın. İster ihtiyacı olan birine verin, ister satın. Geriye kalanlar belki giyerim ve kesin giyerim dediğiniz kıyafetler olsun. Güne başlarken dolabınızdakiler artık enerjinizi almayacak. Aynı temizliği ve sadeleşmeyi diğer alanlar için de yapmanızı öneririm. İhtiyaç olursa diye sakladığınız, ne için kullanılacağı bilinmeyen kablolar, eski telefonlar, dvd playerlar, gereksiz mutfak aletleri için de aynı yönetimi kullanabilirsiniz.
Unutmayın seçenekleri ve uyaranları azaltmanız daha huzurlu ve dengeli olmanızı sağlayacaktır. Bunun da ilk adımı bulunduğumuz ortamları sadeleştirmekten geçiyor.
Minimalizm başlığı altındaki yazımızın sonuna geldik. Bir sonraki yazıya kadar esenle kalın.